MAVİ’YE MEKTUPLAR - NUR ÇETİNKAYA

 

MAVİ’YE MEKTUPLAR



     Bazen oluyor ya hani, kafanızı yastığa rahat bir uyku uyumak için koyuyorsunuz, kapatıyorsunuz gözlerinizi, hayal kuruyorsunuz ya da düşünceler âlemine dalıyorsunuz. O hayal senin bu düşünce benim dolaşıyorsunuz. Sonra bir bakmışsınız uykunuz kaçmış, saat de epey bir geç olmuş. Evet... Ben, şuanda böyle bir ânın içerisindeyim. Kafamı yastığa koyalı saatler oldu. Çoğu gece olduğundaki gibi yine uyuyamadım. Uyku ilacı almadan uyumaya çalışmak benim neyime zaten? Uyuyamayacağım biliyorum, o ilacı içmeden uyuyamayacağım. Kafamdakileri bir kağıda dökmeden rahatlamayacağım ondan da adım gibi eminim. İlacı içsem de peşimi bırakmayan düşünceler ilaca direnmek adına yeterli bir sebep oluyor bana. 

    Oflayarak kalktım yataktan. Yorganı üzerimden çekince odanın soğukluğu sırtıma üşüştü. Titredim. Anneme yalvar yakar ördürdüğüm uzun hırkamı üzerime geçirdim. Hala ışığı yakmamıştım. Gözümü kör edecekti açınca, düşüncesi bile yüz buruşturmaya yeterdi. Ay ışığı güzeldi. Tenime değdiğini hissetmek de güzeldi. Yatağımın hemen baş tarafındaki komodinime çevirdim bakışlarımı. Ay ışığının izin verdiğince gözlerimi üzerinde dolaştırdım. Uzun beyaz mumu gördü gözlerim ilk. Sonrasında hemen dibindeki mavi çakmağımı ve sigara paketimi... Ağzımdan derin bir nefes vererek çakmağıma uzandım ve mumun fitilini ateşe verdim. Işık öylece dalgalandı gözlerimin önünde. Biraz izledim ışığı, göz kapaklarımı indirdim ve hafif ısısının yüzüme vuruşunu hissettim. Düşünceler huzur bulmama izin vermediğinde açtım gözlerimi. Komodinin üzerindekileri ve mumu elime alıp mutfağa çevirdim ayaklarımı. Sıcak bir çay çekti canım. Demliğe suyu doldurmaya başladım. “Çay ve sigara bir numara ikilim. Kahvaltım da diyebiliriz. Denemek ister misin, güzelim?” Hayır! Sımsıkı yumdum gözlerimi. Anılar rahat bırakmıyor zihnimi. Sözlerini söylerken ki gülüşü... Bir bir dolaşıyor zihnimin her köşesini. Soluğum kesiliyor, kalbimin üzerine bir baskı oluyor her seferinde. Niye bu kadar acı veriyor? Hâlbuki onca zaman geçti… 

    Demliği aceleyle ateşe koyup küçük mutfak masasının köşesine oturdum. Sigarayı dudaklarıma usulca yerleştirip çakmağı ateşledim. Derin bir nefes… Nefes mi, zehir mi? Yakıcı duman ciğerlerimi talan ederken gözlerim masamın üzerinde hazır duran kalem ve kâğıdıma kaydı. Yazmalıydım. Cayır cayır yanan içime biraz olsun su serpmeliydim. Onunla sohbet etmeliydim. O’nun bunlardan hiç haberi olmasa da… Yazarken içim harlanacak yine özleminle mavi gözlü devim. Ama biraz olsun rahatlayacağım, kurtulacağım düşüncelerimden. Çayı koymak için fincana uzandı ellerim. Gözlerimse ince belli çay bardaklarında takılı kaldı. Yüzümde oluşan buruk gülümsemeyi hissedebiliyordum. Parmaklarımın yönünü ince bellilerin olduğu kısma yönelttim. Aldım avuçlarımın arasına ve çayı koymaya başladım. “İki çay alabilir miyiz? Biri açık olsun.” Biliyordu. Bana dair ayrıntıları biliyordu. Açık çay sevdiğimi ve Cemal Süreya okumayı sevdiğimi… Bilerek atıfta bulunmuştu o gün. Yine derin bir nefes… Soluklarım ciğerlerime yetmiyordu. Ya da derdimi silip alsın diye aldığım nefes silmediği için, bilmiyorum. Elimde hissettiğim sıcaklıkla bakışlarım çay bardağına döndü. Kahretsin! Dalmış ve bardağı taşırmıştım. Elime bezi alıp sildim ve fazla demi geri çaydanlığa koydum. Hep böyle dalıp hayattan kopmak zorunda mıydım? Kendime kızıyorum. Sana değil, kendime. Hışımla geri oturdum tahta sandalyeye. Avuçlarım yüzüme ulaştı ve sıvazladı yüzümü parçalamak istercesine. Anılar, silinmeyen anılar zorlayan ama hayatta tutan anılar. Kafamı iki yana hafifçe salladım ve bir nefes daha aldım kendi kendine yanarak ortasına ulaşan sigaramdan. Tükenmez kalemi elime alıp kâğıdın üzerine mürekkebi akıtmaya başladım. 

    “Mavi, Mavi’m, 

    Nasılsın, iyi misin? Biliyorum, bu soruyu çok sevmiyorsun. Sana her sorduğumda “iyiyim” derdin. Her seferinde ne kadar iyi olmadığını görsem de söylerdin bunu. İyi değilken iyiyim demenden hiç hoşlanmıyorum, Mavi. Umarım Mavi, umarım gerçekten iyisindir. Bana her seferinde sarf ettiğin bu söz gerçek olmuştur. Hala merak ediyorum seni, evet. Hala seni düşünüyorum. Değişen hiçbir şey yok bende. Unut dediğin gibi unutulmuyor ve… Unutamadım. Çok çabaladım… Okusan bilirsin aslında. Sana yazdığım mektuplarda bin kere vazgeçtim senden ve bin birinci kez yine sevdim seni. Bir görsen hepsini. Bir yığın oluşturdular şimdiden. Okuma ama sen, bilme. Seni hala sevdiğimi bilme. Affedemiyorum seni kendi içimde ama seviyorum işte hala. Hastalık mı bu? Sevgi mi ya da? Sana göre hastalık, değil mi? 

    Çok kızgınım sana, beni yalnız bıraktığın için çok kızgınım. Kalabalıklar içinde en yalnız bıraktığın için… Sensiz gecelerde senli kâbuslarım var artık. Ama sen yoksun. Gözlerin var, gözkapaklarımdan silinmeyen. Gülüşünün sesi ve gülünce gözünün altında oluşan üç çizgi var, sen yoksun. Sesin, sesin siliniyor yavaştan, hatırlayamıyorum. Sesin de senin gibi gidiyor. Sırada neyini unutacağım? Yüzünü mü? Hangisi terk edecek benliğimi? Terk etmesin isterdim… 

    Boğazım düğümlendi yine, gözlerim, o kestanesine bayıldığın gözlerim yanıyor. Hani ağlamama dayanamazdın? Mavi, ağlıyorum… Dayanamayıp gelsen ya yine, bir gece koştur koştur geldiğin gibi. Sarsan ya kollarını, bedenim kollarında kaybolsa… Huzur kokan sesinle ‘Geçti, güzelim. Geçti, kuzum. Yanındayım.’ desen. Sesini çok anımsayamasam da hissettirdikleri aklımda. Yine öyle hissetmek için nelerimi vermezdim ki… 

    Ama vermemeliyim. Ah! Bunları okusan bana çok kızarsın. Belki biraz daha uzaklaşırsın seni sevdiğim için. Uzaklaşır mısın? Evet, uzaklaşırsın. İstemediğini defalarca kez söyledin, kesin uzaklaşırsın. En son hayatına başkasını aldığını söylemiştin. Uzun zaman oldu. Sana seksene yakın mektup yazacak kadar uzun zaman… Dünyanın, güneşin etrafında iki kere dönmesine yetecek kadar uzun zaman… Beraber misin hala onunla? Mutlu musunuz? Mutlu olmanı çok isterim, Mavi. Benimle olmasan da hayat sana gülsün isterim. 

    Kızma bana olur mu? Hala seni sevdiğim için kızma. Hayatına birini aldığında bile senden vazgeçemediğim için bana kızma. Lütfen… Lütfen kızma. Yemin ederim denedim. Çok denedim… Yeri geldi senden beni yarım bıraktığın için nefret etmeyi bile denedim. Onu da beceremedim. Ölçülü sevmeyi beceremediğim gibi onu da elime yüzüme bulaştırdım. Üzgünüm... Bazen çok suçlu hissediyorum kendimi. Sana ve hayatındaki kişiye karşı. Kendime çok kızıyorum, emin ol bak, vallahi Mavi! Öyle böyle değil, çok… O yüzden sen de kızma. Sen de kızarsan, dayanamam.

     Uyuyamıyorum, Mavi. Kendime kızmaktan, yarım kalmışlığımla başa çıkmaya çalışmaktan, duygularıma mani olmaya çalışmaktan, anıların içinde kaybolmaktan… İlaç mı? O bile zar zor fayda ediyor, bazense boşuna içiyormuşum gibi… Kokunla uyuduğum geceleri özlüyorum. Kokun mıh gibi aklımda. Ama soluyamıyorum ya kokunu, işte o uyutmuyor, Mavi. Hiç uyutmuyor… 

Sevgilerle, 

Biricik kuzun.” 

    Yazdığım gibi üzerini karalamıştım. Ne biriciğiydim artık ne de o’nun kuzusu… Gözlerimde kendine yer edinemeyen damlalar bir bir düşerken kucağıma burnumu çektim, hırkamın kolunu yüzüme havlu niyetine kullandım. Durmuyordu ki… Hay, lanet! Kalktım mutfak masasından. Kâğıdı katladım ve bitmeye yakın mumu alıp odama ilerledim. Çalışma masamdaki çekmeceden mavi zarfı çıkardım ve tıpkı diğer mektuplara yaptığım gibi özenle yerleştirdim zarfa. Yatağımın altındaki kutuya uzandım sonrasında. O siyah kutuya… Kapağını araladığım kutudan mektuplarla göz göze geldim. Diğerlerinin arasına karanlığa gömdüm onu da, her zamanki gibi… Mavi’ye yazılan ama asla okuması için eline ulaştırılmayan mektuplarınki gibi onu da sonsuz bir karanlığa mahkûm ettim. İlacımı bir hışımla içip mumu söndürdüm. Mumun sönen ışığı kendini ay ışığının soluk beyazına bırakırken yastığa gömdüm başımı. Düşünmemeye çalışarak kapadım gözlerimi, sensiz gecelerin senli kâbuslarına

Nur Çetinkaya


Sevgili Beril Sayğı'nın sesinden dinlemek için (Ses dosyası iki parttan oluşmaktadır);

Part I

maktup1.mp3 adlı eki önizle

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İNSAN NEDİR? - ŞEVVAL CANSIZ

ARTIK ZAMAN AKMIYOR - SEFA EVLİYAOĞLU